Son yıllarda televizyon karşısına oturan, sosyal medyada az da olsa boy gösteren çoğu kişi, her konuda uzman. Bu kişilerin çoğu tinbilimci, toplumbilimci, sağaltımcı… Neredeyse her konuda kesin yargılarda bulmaktalar. Söylediklerini, kesin yargılarını tartışmazlar bile. Biraz sorgulamaya başlasanız onların kesin yargılarını, bilgisizlik ve anlamamazlıkla suçlanırsınız.
Televizyon ve sosyal medya karşısında oturarak uzmanlaşanların en önemli özelliklerinden birkaçı; söylediklerinden düşünsel derinliğin, kanıtın olmaması. Düşüncelerinin oluşmasında gözlem, deney, karşılaştırma yoktur. Televizyonda izlediklerinden, sosyal medyada okuduklarından yarım yamalak bilgiler edinirler. Bu üstünkörü bilgiler, onlara göre ansiklopedi gibidir ve ciltlere sığmaz.
Çocukların çoğu, yetiştikleri ortam gereği biraz çekingendir. Anne ve babaları, onlardan çoğu zaman başkalarının yanında becerilerini, yeteneklerini göstermeleri ister. Evlerine gelen konuklar, sosyal ortamlarda, çay bahçelerinde, yolda izde tanıştıkları kişiler de çocuklara sorular sorup görünüşte iletişim kurmaya çalışırlar. Doğaldır ki çocukların çoğu, genellikle sorgulayıcı, sıkıcı, anlayışsız, küçük bireylerin tinsel durumunu hesaplamadan kurulmaya çalışılan bu tür bir iletişim tek yanlı ve göstermeliktir. Çocuklar, bu iletişim biçiminin içtensizliğini kolayca anlar. Anladıkları için de bu tür konuşmalardan uzaklaşıp kurtulmaya çalışırlar. Böyle bir durumda anne ve baba ya da iletişim kurmaya çalışan üçüncü kişiler, hemen yargıya varırlar çocuklar için: “Bu çocuk utangaç ve çekingen…” diye.
Çocuğun istemediği, hatta çoğu zaman zorlandığı olumsuz bir iletişim gösterisinde çocuğa anında utangaç ve çekingen damgası vurulmakta. Ne yazık ki yıllarca bu damga çocuğun belleğinde yer etmekte. Tinsel sağlığını, kişisel gelişimini etkilemekte. En kötüsü de sosyal iletişimine en büyük darbeyi indirmesi.
Çocuklar utangaç da çekingen de olabilir. Ancak bunun geçici bir durum olduğu bilinmeli. Birçok olumsuz davranış gibi utangaçlık da çekingenlik de zaman içinde sosyalleşerek aşılabilecek olumsuzluklar. Ancak çocuğun belleğine, bazı olumsuzlukları yerleştirdiğinizde bunların sağaltımı da giderek zorlaşmakta.
Çocuklara “Sen şusun, sen busun…” gibi kesin yargılar içeren tümceler kullanmamalı. Onların özgürce gelişmelerini, kendileri olmalarını engelleyecek davranışlardan, önyargılardan uzak durulmalı.
Büyüklerin sözleri, davranışları çocuklar için çoğu zaman onları çok etkilemekte. Bu da onların davranışlarına, bilinçlerine olumsuz olarak yansımakta. Bu nedenle çocukları sürekli olumsuzluklar üzerinden tanımlamak, onların tinlerinde onulmaz yaralar açmakta. Ne yazık ki bilinçsizlik ve sorumsuzluk yüzünden çocuklarımızı başarısız kılmaktayız. Bu nedenle çocuklara karşı kullanılacak dile özen göstermeli. Atalarımız: “Bir akıllıya kırk gün deli dersen deli olur.” sözünü boşuna söylemedi. Ataların sözlerinden ders almalı.
Adil Hacıömeroğlu